3 Mayıs 2018 Perşembe

Madem öyle yazayım bari!



Yazmaya karar verdim. Sanırım 5426.kez bu kararı veriyorum. Ortaokul ve lise zamanlarında kompozisyon ödevlerindeki başarılı yazılarımdan sonra hocalarımın pardon öğretmenlerimin
– böyle takıntılı öğretmenler vardı. “Çocuğum burası cami değil öğretmenim ben” diyen. Hatta bir TV dizisinde epey klişe olmuş bir repliğe dönüşmüştü. “Hoca camide” diye kızardı Afet isimli idealist bir öğretmen hanım. O zamanlar saçma bulurdum “ha hoca ha öğretmen, nedir yani, niye takılıyorsunuz ki” derdim KENDİ KENDİME. Henüz bu tarz çıkışların öğretmenlere yüksek sesle yapılamadığı zamanlardan bahsediyorum. İlkokul bitince öğretmenler hoca olurdu. Yani önlükten takım elbiseye geçmek kadar afili bir durumdu ders anlatan insana öğretmenim yerine hocam demek. Takım elbise giymişim, kravat takmışım, saçlarda yarım kilo jöle, pantolonumun ütüsü jilet, ayakkabılarımda kendimi görüyorum, annemin emeğini babamın parasını dış görünüme yatırmışım iki kuruş büyüleyici özellik eklenir diye, parmak kaldırıp öğretmenim desem olurmuydu hiç. Bunun yerine “hocam bir bakarmısın” daha karizmatikti sanki. Lakin şimdi durum değişti. Düşününce üzerine ulan öğretmen işte, öğreten adam sen ne diye hoca falan diye kısaltıp kalın ünlülerin bozgununa uğratıyorsun güzelim mesleğin adını. Bir de muallim var mesela, bunu kullanmak hiç aklıma gelmedi. O daha çok yaşlıların kullandığı bir terimdi sanki. Eski olduğu için değil de onlara yakıştığı için. Mesela şöyle 50 li yaşları devirebilirsem aile eşrafından genç biri öğreten insan olursa eğer o zaman ona muallim derim. Sanki muallim tek başına eksik gibi, onu muallim bey oğlum ya da kızım gibi zengin tamlamaya çevirmek gerekiyormuş gibi bir hissiyat var içimde. Bu hissiyat hala var! İnternete baktım şöyle bir galiba Afet Hoca haklı. Hoca camide öğretmen okulda olurmuş. Eş anlamlısı muallimmiş. Neyse bu çizgi arası çok uzadı.-
Benim yazmaya olan yeteneğimi övdükleri çok olmuştu. Benden yüksek not alan ama benim kadar övgü içeren cümle duymayan arkadaşlar vardı hatta. Sanırım kaliteli yazarların toplumda sevilip beğenilmesine rağmen az para kazanıyor, hayatlarını daha basit yaşıyor olmaları da buna benzer bir durum. Daha iyi yazdığımı hissettiriyorlar, ama notlarıma yansıtmıyorlardı. Belki de şımarırım diye düşünmüşlerdir. Ya da kompozisyon yazmadığım zamanlarda ne yapıyorsam artık, iyi kompozisyon yazmam bile iyi not almama yetmiyordu.
Sonra gençlik dönemlerinde aşk mektupları ve aşk şiirleri, dünya sorunları ve atasözleri üzerine yazılan kompozisyonların yerini almaya başladı. Bunlarda da başarılı denebilecek bir ün yaratmıştım kendi çevremde. Hem bu yolla gönlünü çaldığım birkaç kız arkadaşım olmuş, hem de birkaç dostun aşkını sevdikleri kişiye anlatmalarında epey yardımcı olmuştum. İtiraf ediyorum bazen mektup yazdırmak isteyen kişi ve yazılan kişinin şiirle olan ilişkisine bakıp Ümit Yaşar Oğuzcan, İbrahim Sadri gibi aşk adamlarının şiirleri üzerinde küçük oynamalarla insanlara pazarladığımda olmuştu. Hatta bir keresinde İbrahim Sadri’nin “Sen İçerdeyken Ben” şiirini sen yokken ben diye çevirip eski bir aşkın küllerini tekrar alevlendirmiştim. Teşekkürler İbrahim ağabey…  
Gençlikten erişkinliğe geçerken bu tarz işlerde benim gözümde ve gönlümde otorite olabilecek biriyle birkaç yazımı paylaşmıştım o da çok beğenip devam etmem gerektiğini söylemişti. Ama sanki o bana onu dememişte sanki yazma boş ver demiş gibi ben bıraktım o gün yazmayı. Bana hep bu olur. Eğer bir işte yeterince iyi olduğum kanısına varırsam işte o an başlar benim için gerileme ve hatta yıkılma dönemi. Futbol, basketbol başarılı ve iddialı olduğum sporlardı. Ne zamanki gerçekten yeteneğim olduğunu anladım o gün bitti benim için ikisi de. Yazmakta böyle oldu.
Bir şeyin bendeki gelişimi benim onu iyi yapıp yapamadığıma ikna olmama kadar maalesef. Aslında tam o an vites arttırıp devam etsem belki de şu an hobileriyle para kazanan insanlardan olabilirdim. Gerçi şu anki durumumdan da memnunum. En nihayetinde hayatımı isteklerime göre şekillendirebildim şu ana kadar. İstediğim kadınla istediğime yakın standartlarda evlendim –bu standartlara yakın olmak bile önemli. Bu durumla ilgili detaylı bir yazı yazmayı planlıyorum- iyi bir işim, huzurlu bir evim, ödeyebileceğim kadar borcum, görüşebileceğim kadar arkadaşım var. Mutluyum vesselam.
Şimdi tekrar yazmaya karar verdim. Sevgili eşim sürekli artık ona bir şeyler yazmadığımdan şikâyet ediyor, demek ki diyorum yazdıklarım etkileyiciymiş, en azından beni seven insanlar için. -Eşim çalıntı aşk şiirleri ve sevgi sözcükleriyle kandırılamayacak insanlardan bu arada.- Bu şikâyetlerde beni yazmaya teşvik eden önemli bir unsur oldu. Ama en önemli sebebim şudur; insanlar artık dinlemiyorlar. Eskiden muhabbetler monolog veya diyalog gibi geçerdi. Bir şekilde karşındaki seni dinlerdi. Ya hep dinler bir şey söylemezdi, ya da dinler sonra konuşur ama dinlerdi. Şimdi koro şeklinde herkes konuşuyor kimse kimseyi dinlemiyor. Konuştuğun konuya göre sürekli bir muhalefet etme isteği de ayrı bir sorun. Devlet yönetimindeki muhalefet eksiği herkes tarafından o kadar hissediliyor ki, insanlar hayatın her anında muhalefet ederek bu boşluğu doldurmaya çalışıyorlar sanki. Sonra diyorum ki; tamam bu insanlar dinlemiyor bende yazıya dökeyim içimdekileri saçma da olsa, ama insanlar okumuyor da aynı zamanda. İşte bu aklıma gelince biraz duraksıyorum şu an bile. Şimdi fark ediyorum ki insanlar, en azından şu an dinlemeyenleri, eskiden de okumuyorlardı ki. Yani benim yazdıklarımı okuyacak insanlar beni dinleyecek olan insanlar. Kafamı karıştırıyor bu tipler…
Pazarlamada önemli bir konudur hedef kitleyi doğru belirlemek. Bende düşüncelerimin, içimden geçenlerin hedef kitlesini okuyan ve dinleyen insanlar olara belirleyip bu karamsarlığı dağıtmış bulunmaktayım. Artık ne kalem dayanır bana ne kâğıt gibi bir his var içimde. Allah’ım yazmak istediğim o kadar çok konu var ki! Siyaset, spor, aşk, evlilik, iş ve bütün boş işler… Kelimelerimden çekeceğiniz var J
Not: uzun zaman sonra yazmaya karar verip bir şeyler yazmaya başlayınca sonunu toparlamakta zor oldu ama yazmanın zevkini hissettiren güzel bir duygu yarattı içimde.
18.05.2015 16:40

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder