Yazmaya karar verdim. Sanırım 5426.kez bu
kararı veriyorum. Ortaokul ve lise zamanlarında kompozisyon ödevlerindeki
başarılı yazılarımdan sonra hocalarımın pardon öğretmenlerimin
– böyle
takıntılı öğretmenler vardı. “Çocuğum burası cami değil öğretmenim ben” diyen.
Hatta bir TV dizisinde epey klişe olmuş bir repliğe dönüşmüştü. “Hoca camide”
diye kızardı Afet isimli idealist bir öğretmen hanım. O zamanlar saçma bulurdum
“ha hoca ha öğretmen, nedir yani, niye takılıyorsunuz ki” derdim KENDİ KENDİME.
Henüz bu tarz çıkışların öğretmenlere yüksek sesle yapılamadığı zamanlardan
bahsediyorum. İlkokul bitince öğretmenler hoca olurdu. Yani önlükten takım
elbiseye geçmek kadar afili bir durumdu ders anlatan insana öğretmenim yerine
hocam demek. Takım elbise giymişim, kravat takmışım, saçlarda yarım kilo jöle,
pantolonumun ütüsü jilet, ayakkabılarımda kendimi görüyorum, annemin emeğini
babamın parasını dış görünüme yatırmışım iki kuruş büyüleyici özellik eklenir
diye, parmak kaldırıp öğretmenim desem olurmuydu hiç. Bunun yerine “hocam bir
bakarmısın” daha karizmatikti sanki. Lakin şimdi durum değişti. Düşününce
üzerine ulan öğretmen işte, öğreten adam sen ne diye hoca falan diye kısaltıp
kalın ünlülerin bozgununa uğratıyorsun güzelim mesleğin adını. Bir de muallim
var mesela, bunu kullanmak hiç aklıma gelmedi. O daha çok yaşlıların kullandığı
bir terimdi sanki. Eski olduğu için değil de onlara yakıştığı için. Mesela şöyle
50 li yaşları devirebilirsem aile eşrafından genç biri öğreten insan olursa
eğer o zaman ona muallim derim. Sanki muallim tek başına eksik gibi, onu
muallim bey oğlum ya da kızım gibi zengin tamlamaya çevirmek gerekiyormuş gibi
bir hissiyat var içimde. Bu hissiyat hala var! İnternete baktım şöyle bir
galiba Afet Hoca haklı. Hoca camide öğretmen okulda olurmuş. Eş anlamlısı
muallimmiş. Neyse bu çizgi arası çok uzadı.-
Benim yazmaya olan yeteneğimi övdükleri çok
olmuştu. Benden yüksek not alan ama benim kadar övgü içeren cümle duymayan
arkadaşlar vardı hatta. Sanırım kaliteli yazarların toplumda sevilip
beğenilmesine rağmen az para kazanıyor, hayatlarını daha basit yaşıyor olmaları
da buna benzer bir durum. Daha iyi yazdığımı hissettiriyorlar, ama notlarıma
yansıtmıyorlardı. Belki de şımarırım diye düşünmüşlerdir. Ya da kompozisyon
yazmadığım zamanlarda ne yapıyorsam artık, iyi kompozisyon yazmam bile iyi not
almama yetmiyordu.
Sonra gençlik dönemlerinde aşk mektupları ve
aşk şiirleri, dünya sorunları ve atasözleri üzerine yazılan kompozisyonların
yerini almaya başladı. Bunlarda da başarılı denebilecek bir ün yaratmıştım
kendi çevremde. Hem bu yolla gönlünü çaldığım birkaç kız arkadaşım olmuş, hem de
birkaç dostun aşkını sevdikleri kişiye anlatmalarında epey yardımcı olmuştum.
İtiraf ediyorum bazen mektup yazdırmak isteyen kişi ve yazılan kişinin şiirle
olan ilişkisine bakıp Ümit Yaşar Oğuzcan, İbrahim Sadri gibi aşk adamlarının
şiirleri üzerinde küçük oynamalarla insanlara pazarladığımda olmuştu. Hatta bir
keresinde İbrahim Sadri’nin “Sen İçerdeyken Ben” şiirini sen yokken ben diye çevirip
eski bir aşkın küllerini tekrar alevlendirmiştim. Teşekkürler İbrahim ağabey…
Gençlikten erişkinliğe geçerken bu tarz
işlerde benim gözümde ve gönlümde otorite olabilecek biriyle birkaç yazımı
paylaşmıştım o da çok beğenip devam etmem gerektiğini söylemişti. Ama sanki o
bana onu dememişte sanki yazma boş ver demiş gibi ben bıraktım o gün yazmayı.
Bana hep bu olur. Eğer bir işte yeterince iyi olduğum kanısına varırsam işte o
an başlar benim için gerileme ve hatta yıkılma dönemi. Futbol, basketbol
başarılı ve iddialı olduğum sporlardı. Ne zamanki gerçekten yeteneğim olduğunu
anladım o gün bitti benim için ikisi de. Yazmakta böyle oldu.
Bir şeyin bendeki gelişimi benim onu iyi yapıp
yapamadığıma ikna olmama kadar maalesef. Aslında tam o an vites arttırıp devam
etsem belki de şu an hobileriyle para kazanan insanlardan olabilirdim. Gerçi şu
anki durumumdan da memnunum. En nihayetinde hayatımı isteklerime göre şekillendirebildim
şu ana kadar. İstediğim kadınla istediğime yakın standartlarda evlendim –bu
standartlara yakın olmak bile önemli. Bu durumla ilgili detaylı bir yazı
yazmayı planlıyorum- iyi bir işim, huzurlu bir evim, ödeyebileceğim kadar
borcum, görüşebileceğim kadar arkadaşım var. Mutluyum vesselam.
Şimdi tekrar yazmaya karar verdim. Sevgili
eşim sürekli artık ona bir şeyler yazmadığımdan şikâyet ediyor, demek ki
diyorum yazdıklarım etkileyiciymiş, en azından beni seven insanlar için. -Eşim çalıntı aşk şiirleri ve sevgi
sözcükleriyle kandırılamayacak insanlardan bu arada.- Bu şikâyetlerde beni
yazmaya teşvik eden önemli bir unsur oldu. Ama en önemli sebebim şudur;
insanlar artık dinlemiyorlar. Eskiden muhabbetler monolog veya diyalog gibi
geçerdi. Bir şekilde karşındaki seni dinlerdi. Ya hep dinler bir şey
söylemezdi, ya da dinler sonra konuşur ama dinlerdi. Şimdi koro şeklinde herkes
konuşuyor kimse kimseyi dinlemiyor. Konuştuğun konuya göre sürekli bir
muhalefet etme isteği de ayrı bir sorun. Devlet yönetimindeki muhalefet eksiği
herkes tarafından o kadar hissediliyor ki, insanlar hayatın her anında
muhalefet ederek bu boşluğu doldurmaya çalışıyorlar sanki. Sonra diyorum ki;
tamam bu insanlar dinlemiyor bende yazıya dökeyim içimdekileri saçma da olsa,
ama insanlar okumuyor da aynı zamanda. İşte bu aklıma gelince biraz
duraksıyorum şu an bile. Şimdi fark ediyorum ki insanlar, en azından şu an
dinlemeyenleri, eskiden de okumuyorlardı ki. Yani benim yazdıklarımı okuyacak
insanlar beni dinleyecek olan insanlar. Kafamı karıştırıyor bu tipler…
Pazarlamada önemli bir konudur hedef kitleyi doğru
belirlemek. Bende düşüncelerimin, içimden geçenlerin hedef kitlesini okuyan ve
dinleyen insanlar olara belirleyip bu karamsarlığı dağıtmış bulunmaktayım.
Artık ne kalem dayanır bana ne kâğıt gibi bir his var içimde. Allah’ım yazmak
istediğim o kadar çok konu var ki! Siyaset, spor, aşk, evlilik, iş ve bütün boş
işler… Kelimelerimden çekeceğiniz var J
Not: uzun zaman sonra yazmaya karar verip bir
şeyler yazmaya başlayınca sonunu toparlamakta zor oldu ama yazmanın zevkini
hissettiren güzel bir duygu yarattı içimde.
18.05.2015 16:40
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder